türkiye’de kumar yargı yetkisi belgesi formu indir pdf 3

Ersan Şen Hukuk ve Danışmanlık

Ancak uygulamanın, her zaman bu değişiklik yönünden gerçekleştiğini söylemek isabetli olmayacaktır. Fıkrasında yer alan olası kastla insan öldürme suçu ile aynı Kanunun 29. Maddesinde yer alan haksız tahriki açıklayarak, olası kast ile insan öldürme suçunda failin haksız tahrik müessesinden yararlanıp yararlanamayacağı sorunu ele alınacaktır. Bu yazımızda ele alacağımız konular; hekimlerin ceza sorumlulukları, uyguladıkları tedavilerde ve sonlarında yaşanacak sorunların 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 26. Maddesi kapsamında hukuka uygunluk nedenlerinden yararlanıp yaralanamayacaklarını, kamu veya özel hastanelerinde çalışan hekimler hakkında soruşturma başlatılırken soruşturma izni alınıp alınmaması gerektiğini ve mesleki hata (tıbbi hata) olarak bilinen malpraktis/tıbbi hata ele alınmıştır.

  • Bunun dışında yalnızca; en az 400 milletvekilinin oluru ile en geç 18 Haziran 2023 tarihine kadar yapılması gereken seçimlerin, ileride belirli bir tarihe bırakılması Anayasaya eklenecek geçici bir madde ile mümkün olabilir.
  • Bu yazımızda; bilişim sistemleri kullanılarak işlenen dolandırıcılık suçlarında, fiili bizzat icra eden failin suçu işlerken, hileli hareketleri kendi bilgileri yerine bir başka üçüncü kişinin bilgilerini kullanarak gerçekleştirmesi halinde, bilgileri kullanılan üçüncü kişilerin ceza sorumluluğu değerlendirilecektir.
  • Bu çalışmada; şüphe kavramının ceza yargılamasında anlamına ve kapsamına değinilerek, Cumhuriyet savcısının, iddianame düzenleyip soruşturma aşamasını sona erdirebilmesi için, şüphelinin isnad edilen suçu işlediğine dair şüphenin, yeterli şüphe seviyesine ulaşması şartından ne anlaşılması gerektiği değerlendirilecektir.

Çünkü masumiyet/suçsuzluk karinesi altında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından yoksun bırakılmak suretiyle tutuklanan ve uzun bir süre kapalı cezaevi şartlarında tutulan, yani olağan günlük yaşam şartlarından koparılıp birçok hak ve hürriyeti kısıtlayarak bir yere kapatılan kişi, işkenceye, insanlık dışı, aşağılayıcı muameleye veya bir tedbir olan tutuklama vasıtasıyla cezaya maruz bırakılmıştır. Aşağıda, kamuya ait malvarlığının siyasi partiler ve adaylar lehine seçimlerde kullanılmasına ilişkin kurallar, yasaklar ve cezalar yer almaktadır. Bunların yeterli olup olmadığı ayrı tartışma konusu olmakla birlikte, herkes tarafından uyulması ve uymayanlar hakkında öngörülen yaptırımların tatbik edilmesi gerektiği tartışmasızdır. En önemli sorun da; 298 Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un “Dava süresi” başlıklı 180. Maddesinin ilk cümlesinde yer alan, “Seçim suçlarından doğan kamu davası, seçimin bittiği tarihten itibaren altı ay içinde açılmadığı takdirde kovuşturma yapılamaz.” hükmünden kaynaklanmaktadır. Çünkü bu hükümde, bir seçim suçu ile ilgili soruşturmanın başlatılıp kamu davası aşamasına geçilmesi için öngörülen süre altı aydır. Bu sürenin çok kısa olduğu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda soruşturma ile ilgili süre kısıtlaması olmadığından bahisle, maddi hakikate ve adalete ulaşılması amacıyla seçim suçlarında da altı aylık sürenin kaldırılması ve en az iki yıl olarak değiştirilmesi isabetli olacaktır. Koruma tedbirleri, ceza muhakemesi faaliyetleri sırasında maddi gerçeğe ulaşılabilmesi için delil elde etmek ve muhafaza etmek, yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesini sağlamak ve yerine getirilen muhakeme faaliyetlerinin kağıt üzerinde kalmasını önlemek amacıyla ve esasen muhatabının temel hak ve özgürlüklerini sınırlayan, bu nedenle geçici olma, görünüşte haklılık ve orantılılık çerçevesinde tatbik edilen faaliyetlerdir. Bu tedbirler; kişi hakkında henüz bir mahkumiyet hükmü bulunmadığı bir aşamada temel hak ve özgürlükleri kısıtladığından, hukuk devleti olmanın gereği olarak tedbirlere başvuru sıkı şartlara bağlanmış ve bu tedbirlerin yorumunda kanunilik ilkesi çerçevesinde kıyas yasağı kabul edilmiştir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Çocuğun soybağını değiştirme” başlıklı 231.

Yakında; içtihat ve uygulamayı esas alarak, Cinsel Dokunulmazlığı Karşı Suçlar ile Genel Ahlaka Karşı Suçlar başlığı ile tamamladığımız bir kitap çalışması kıymetli hukukçuların takdir ve değerlendirmelerine sunulacaktır\. Canlı krupiyelerle oyna, gerçek bir kumarhane atmosferini evinden hisset. paribahis\. Gerçekten bu kitabı hazırlarken aklımıza gelen ve bizi endişeye sevk eden suçun unsurları ve İspat Hukuku ile ilgili önemli tartışmalara girdik, görüş ve önerilerimizi sunduk. Aşağıda cinsel dokunulmazlığa karşı suçların ispatına ilişkin yargı kararlarına ve doktrin görüşlerine girmeden ve kendi tespitlerimizden oluşan bir kesite yer vermekteyiz. Bu yazımızda; sanık müdafiinin duruşmada yer almadığı durumda, sanık hakkında mahkumiyet kararı ile birlikte tutuklama kararı verilmesinin hukuka uygun olup olmayacağı değerlendirilecektir. Yazı konumuza verilecek cevap hukuk tekniği açısından evet olacaktır, çünkü konu ile ilgili Anayasa m.154 ve m.155, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin görev süreleri ile ilgili herhangi bir hükme yer vermemiş ve bu hususu kanunlara bırakmıştır. Yargıtay ve Danıştay Kanunlarında da, 2016 yılında yapılan değişiklikle 12 yıllık üyelik süresi sınırı ve ikinci kez seçilme yasağı getirilmiştir. Ancak bunun yararlı olup olmadığı, “kuvvetler ayrılığı” ilkesi uyarınca kabul görmüş yargı bağımsızlığına ve tarafsızlığına aykırı düşüp düşmediği, yüksek mahkemelere seçilip görevlendirilmiş yargı mensuplarının süreleri bittiği gerekçesiyle tekrar derece mahkemelerine gönderilmelerinin uygunluğu ayrıca tartışılması gereken bir konudur. Örgütlü suçlarda cezaların infazı konusunda; Türk Ceza Kanunu’nun 6/1-j, 58/9 ve 220 hükümleri ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 107/4 hükmünde yer alan kavramların farklılığından kaynaklanan, belirli ve öngörülebilir niteliği taşımayan, çelişkili ve adil olmayan uygulamalarla karşılaşılabilmektedir. Sorunun çözümü; 5275 sayılı Kanun m.107/4, TCK m.6/1-j ve m.220 hükümlerinin, birbirlerine uygun çatı kavramlar kullanılarak yeniden düzenlenmesi ile mümkün olabilecektir. Aksi halde; örgütlü suçların infazında, hem adaletsizlik ve hem de yeknesaklıktan uzak uygulamalar varlığını sürdürecektir. Bu yazımızda; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.116 uyarınca konutta yapılacak arama için verilen kararın, konutta bulunan, konuta gelen, konutta ikamet edip arama sırasında dışarıda olan kişilerden kimi kapsayacağı incelenecektir. Maddesinde; esrar elde etmek (4 yıldan 12 yıla kadar) veya kullanmak için (1 yıldan 3 yıla kadar) kenevir ekmeye ilişkin ciddi hapis cezalarının öngörüldüğü görülmektedir.

Bir suçtan yargılanan veya mahkum edilen insanı rahatsız eden önemli bir konu da, yalnızca cezalandırılmaktan duyduğu endişe değil, aynı zamanda sabıkalı hale gelmesi ve hakkında adli sicile kayıt düşülmesidir. “Gözaltı ve Sorgu” başlıklı yazımda, gözaltına alınma kararını cumhuriyet savcısı tarafından yazılı verilmesi gerektiğini ifade etmiştik. Bu düşünceye karşı, uygulamada karşılaşılan zorluklara da dikkat çeken farklı bir görüş ortaya koyulmuştur. Aşağıda, konu ile ilgili bu farklı görüşe ve görüşümüze yer vermekteyiz. Maddesine göre; “Hükümlü, hapis cezası veya güvenlik tedbirinin infazı için gönderilen çağrı kağıdının tebliği üzerine on gün içinde gelmez, kaçar ya da kaçacağına dair şüphe uyandırırsa, cumhuriyet savcısı yakalama emri çıkarır. Kasten işlenen suçlarda üç yıl, … 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun “Toplantı ve yürüyüşe silahlı katılanlar” başlıklı mevcut 33. Maddenin (b) bendinde1 sayılan silah veya araçları taşıyarak katılanlar, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Maddi hakikate ve adalete ulaşmak yolunda sonuna kadar gidilmelidir. Bunun usul sınırı, hukuka uygun sol ve yöntemlerinin kullanılma suretiyle delileri toplamaktır. Bir fiilin suç sayılabilmesi ve failinin cezalandırılabilmesi için, eylemin önceden kanunda suç sayılıp cezasının gösterilmesi zorunludur. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin 3 Şubat 2015 tarihli Apostu – Romanya kararına konu olayda başvurucu; gözaltında kaldığı polis merkezi ile tutuklu bulunduğu cezaevlerinin koşulları, cezaevleri arasında naklinin yetersiz şartlar altında gerçekleştirilmesinin, avukatı ile özel olarak görüşememesinin ve davası ile ilgili olmayan kişisel telefon görüşmelerinin dinlenmesinin ve bu görüşmelerin basında yayımlanmasından şikayetçi olmuştur. Başvurucu, hakkında düzenlenen 343 TL’lik idari para cezasının iptali için Sulh Ceza Mahkemesi’ne başvurmuştur.

Anayasa Mahkemesi’ne göre; “Anayasa; Devlet yapısının temelidir. Devlet kuruluşlarının yapısı ve düzeni, bu kuruluşların yetkileri ve birbirleriyle olan ilişkileriyle karşılıklı durumları devlet ve kişilerin haklarıyla ödevleri, bu hukuksal yapının bütününü oluşturur” . Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti Aralık ayının üçüncü haftasında Türk Lirası, Dolar ve Euro üzerinden deyim yerinde ise bir kasırga yaşadı. Serbest piyasa düzenini benimsemiş sosyal hukuk devletinde; özellikle son birkaç aydır döviz kuru, enflasyon ve faiz üçgeninde yaşananları anlamlandırmak pek mümkün değildir. Türk Ceza Hukuku’nda kusur, kasttan ve taksirden doğan sübjektif sorumluluktur. Suçun manevi unsuru denildiğinde, kişi ile işlediği fiil arasındaki manevi bağ anlaşılmaktadır . Tipikliğin yalnızca objektif değil, sübjektif unsurlarının da gerçekleşmesi halinde, fiil sübjektif olarak da faile isnat edilebileceğinden, tipik haksızlığın tüm unsurları bakımından failin, kasten veya en azından taksirle hareket ettiğinin tespit edilmesi gerekmektedir . Failin; gerçekleştirdiği fiille ilgili olarak taksirle dahi hareket ettiği belirlenebilmekte ise, öngörülebilir olmayan bir neticeden sorumlu tutulması mümkün olamayacağından, ceza sorumluluğu gündeme gelmeyecektir. 2011 yılının Haziran ayında çiftin ilişkisi kötüleşmeye başlamış, başvurucu kalıcı olarak İspanya’da yaşamaya karar vermiş, bu kapsamda Madrid mahkemesine eşiyle müşterek çocuklarının velayetini almak için tedbir kararı verilmesi ve boşanmak için gerekli işlemlerin yapılması için başvuruda bulunmuştur. Başlarken tarihten bir not;Tarihte bilinen iddianamelerden birisi, Maximilien Robespierre’nin 1793 yılında Fransa Kralı 16.